
Grafik 1: “Yaşlı nüfusun (65 yaş ve üstü) toplam nüfus içindeki oranının %10’u geçmesi nüfusun yaşlanmasının bir göstergesidir. Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre 2024 yılı için dünya nüfusunun 8 milyar 161 milyon 972 bin 573 kişi, yaşlı nüfusun ise 833 milyon 480 bin 764 kişi olduğu tahmin edildi. Bu tahminlere göre dünya nüfusunun %10,2’sini yaşlı nüfus oluşturdu. En yüksek yaşlı nüfus oranına sahip ilk üç ülke sırasıyla %36,2 ile Monako, %29,8 ile Japonya ve %24,6 ile İtalya oldu. Türkiye, 194 ülke arasında 75. sırada yer aldı.” [1]
Sonuç 1: Yaşlı ülkelere göre henüz yaşlı oranımız düşük ve genç oranımız yüksek olsa da Türkiye artık yaşlı ülkeler sınıfına adım atmış durumda.

Grafik 2a: “Nüfus piramitleri, nüfusun yaş ve cinsiyet yapısında meydana gelen değişimi gösteren grafikler olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’nin 2007 ve 2024 yılı nüfus piramitleri karşılaştırıldığında, doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalmaya bağlı olarak, yaşlı nüfusun arttığı ve ortanca yaşın yükseldiği görülmektedir. Dünya küresel yaşlanma süreci olarak adlandırılan “demografik dönüşüm” sürecindedir ancak Türkiye’de yaşlı nüfus, diğer yaş gruplarındaki nüfusa göre daha yüksek bir hız ile artış gösterdi. ” [2]

Grafik 2b: Bu değişimi daha geniş bir zaman aralığı için yansıtırsak, fark daha berrak olarak ortaya çıkacaktır. [1]
Sonuç 2: Görüldüğü üzere, savaşlar, kıtlıklar ve salgınlardan çıkmış genç Cumhuriyet yıllar içinde dengeli bir nüfus dağılımına adım adım ilerlemiş ancak bu denge zaman içinde toplumun yaşlanması lehine bozulmaya başlamış ve son yıllarda bu bozulma hızlanmış.

Grafik 3: “Nüfus projeksiyonlarının demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryosuna göre yaşlı nüfus oranının 2030 yılında %13,5, 2040 yılında %17,9, 2060 yılında %27,0, 2080 yılında %33,4 ve 2100 yılında %33,6 olacağı öngörüldü. Doğurganlık göstergelerindeki hızlı düşüş eğiliminin devam edeceğini varsayan düşük senaryoya göre yaşlı nüfus oranının 2030 yılında %13,5, 2040 yılında %18,2, 2060 yılında %28,8, 2080 yılında %38,5 ve 2100 yılında %42,8 olacağı öngörüldü. Doğurganlığı artırıcı tedbirlerin etkili olacağını varsayan yüksek senaryoya göre yaşlı nüfus oranının 2030 yılında %13,4, 2040 yılında %17,5, 2060 yılında %25,5, 2080 yılında %29,8 ve 2100 yılında %28,2 olacağı öngörüldü.” [1]
Sonuç 3: Bugün ülkemizde her 10 kişiden biri yaşlıdır. Uygulamaya konulan doğurganlığı arttırma politikasının işe yarayıp yaramayacağına göre, 2100 yılında, iyi ihtimalle her 4 kişiden biri, olağan seyirde her 3 kişiden biri, kötü ihtimalle her 2 kişiden biri yaşlı olacak.

Grafik 4a: İşgücü istatistiklerine göre, “işgücüne katılma oranı” (çalışan ya da aktif olarak iş arayan kişilerin çalışma çağındaki nüfusa oranı) yaşlı nüfus için 2019 yılında %12,0 iken 2023 yılında %12,2 oldu. [1]

Grafik 4b: “Doğurganlık göstergelerindeki hızlı düşüş eğiliminin devam edeceğini varsayan düşük senaryoya göre, Türkiye nüfusunun 2044 yılında 89 milyon 959 bin 486 kişiyle en yüksek büyüklüğe ulaşacağı tahmin edilmekte olup 2100 yılında 55 milyonun altına düşmesi beklenmektedir. Doğurganlığı artırıcı tedbirlerin etkili olacağını varsayan yüksek senaryoya göre ise Türkiye nüfusunun 2056 yılında 100 milyonun üzerine çıkması beklenmektedir.” [3]
Sonuç 4: Ana senaryoya göre, 2100 yılında ülkemizde 25.574.400 yaşlı olacak. Diyelim ki yaşlıların işgücüne katılma oranı 2100 yılında da 2023 ile aynı (%12,2) olacak. Bu durumda, 2100 yılında 3.120.077 yaşlı aktif olarak çalışıyor ya da iş arıyor olacak. 2023 yılında bu sayı 1.063.380 kişidir [4]. Yani 2100 yılında çalışma yaşamındaki yaşlı sayısı bugünkünün 3 katı olacak.

Grafik 5: “Yaşlı bağımlılık oranı, çalışma çağı nüfusu olan 15-64 yaş grubundaki her 100 kişi başına düşen “65 ve daha yukarı ” yaştaki nüfustur. Yaşlı bağımlılık oranı, 2019 yılında %13,4 iken bu oran 2024 yılında %15,5’e yükseldi. Nüfus projeksiyonlarının demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryosuna göre yaşlı bağımlılık oranının 2030 yılında %19,5, 2040 yılında %26,5, 2060 yılında %45,5, 2080 yılında %61,9 ve 2100 yılında %61,6 olacağı öngörüldü.” [5]
Sonuç 5: Bu gidiş aynen devam ettiğinde, bugün ülkemizde her 100 çalışan yaklaşık 16 yaşlıya “bakarken”, 2100 yılında her 100 çalışan 62 yaşlıya bakmak durumunda kalacaktır. Bu soruna verimlilik artışı, vergi ve gelir dağılımı düzenlemeleri, otomasyon gibi araçlarla müdahale edilmedikçe yaşlılar üzerindeki çalışma ve çalıştırma baskısı artacaktır. Yani süreç yaşlıların çalışma ihtimalini artırarak ilerlemektedir.

Grafik 6: “İstihdam edilen yaşlı nüfusun sektörel dağılımı incelendiğinde, 2023 yılında yaşlı nüfusun %57,7’sinin tarım, %32,1’inin hizmetler, %7,3’ünün sanayi, %2,8’inin ise inşaat sektöründe yer aldığı görüldü.” [1, 4]
Sonuç 6: 2014’ten 2023’e, inşaat sektöründeki hafif artışı gözardı etsek bile yaşlı nüfusun istihdamının tarımdan sanayiye kayması çok belirgindir. Bu durum tarımdaki daha sınırlı sayıda ve tek boyutlu risklere maruziyetten, sanayideki çok sayıda ve çok boyutlu risklere maruziyete geçiş anlamına da gelmektedir. Üstelik, tarımdaki mevsimlik çalışmanın yaygınlığı göz önüne alınırsa, bu yeni maruziyet ortamı, yaşlı çalışanları, tarıma göre daha kesintisiz etkileyecektir. Bu eğilim korunduğu ölçüde, 2100 yılında çalışan yaşlı nüfus önemli ölçüde sanayide istihdam edilecek demektir.

Grafik 7a: “Engelli sağlık kurulu raporu olan 65 ve daha yukarı yaştaki kişilerin oranı %8,7 oldu. Bu oran 65 ve daha yukarı yaştaki kişiler için %8,7 oldu. Engelli sağlık kurulu raporu olan 65 ve daha yukarı yaştaki kişilerin %77,6’sının kronik hastalık, %48,7’sinin ortopedik, %23,0’ının görme, %15,2’sinin işitme, %11,7,’sinin zihinsel, %10,0’ının dil ve konuşma, %7,6’sının ruhsal ve duygusal ve %1,4’ünün diğer nedenler ile engelli sağlık kurulu raporu olduğu görüldü.” [6]

Grafik 7b: “Hipertansiyon, diyabet, kalp hastalığı, kanser, böbrek yetmezliği, inme-felç, hepatit, astım vb. kronik (süreğen) hastalığı olan 65 ve daha yukarı yaştaki kişiler içinde kronik hastalığının günlük faaliyetlerini ciddi ölçüde kısıtladığını belirtenlerin oranı %32,3, ciddi ölçüde kısıtlamadığını belirtenlerin oranı %55,2 ve kısıtlamadığını belirtenlerin oranı %12,5 oldu.” [6]

Grafik 7c: İşlevsel zorluk çeken (çok zorlanan ya da hiç yapamayan) 65 ve daha yukarı yaştaki kişiler incelendiğinde, görmede zorluk çeken kişilerin oranının %10,1, duymada zorluk çekenlerin oranının %10,6, konuşmada zorluk çekenlerin oranının ise %2,2 olduğu görüldü. Yürüme, merdiven çıkma veya inmede zorluk çekenlerin oranı %27,1, bir şeyler taşıma veya tutmada zorluk çekenlerin oranı %29,7, yaşıtlarına göre öğrenme, basit dört işlem yapma, hatırlama veya dikkatini toplamada zorluk çekenlerin oranı ise %13,8 oldu. [6]

Grafik 7d: “Son 12 ay içinde konutun içinde ya da dışında düşen 50 ve daha yukarı yaştaki kişilerin oranı %17,5 iken bu oran 65 ve daha yukarı yaştaki kişiler için %24,0 oldu.” [6]
Sonuç 7: Engelli raporu olan, engelli düzeyinde olmasa da ciddi kronik sağlık sorunları olan, bunlar olmasa da yaşlanma nedeniyle fiziksel ve zihinsel kapasitelerinde aksamaları olan ve bunun görünüşlerinden biri olarak sıkça düşen bir nüfus grubuna dahil olanların sayısının günden güne artmasından ve bu grubun içinden günden güne artan sayıda insanın çalışma yaşamına atılmasından söz ediyoruz.

Grafik 8: Tüm bu grafiklerden ve açıklamalardan sonra sorulması gereken son soru şudur: “65 yaş üstü çalışanlar çalışma yaşamından ne kadar olumsuz etkileniyor?” Ne yazık ki bunu ülkemiz için yanıtlayabilecek bir veri yok. Ben de ABD Çalışma İstatistikleri Ofisi’nin yukarıdaki grafiğini alıntıladım. Bu grafik özetle diyor ki yaşlılar genel olarak tüm çalışanlardan 3 kat fazla ölümle sonuçlanan iş kazası geçiriyor.
Sonuç 8: Yaşlılık ölümcül iş kazaları için ciddi bir risk faktörüdür.
Sonuç olarak, mevcut veriler ve yapılan projeksiyonlar, ülkemizin, yaşlı işgücünün İSG sorunları açısından kusursuz bir fırtınaya doğru hızla ilerlediğini gösteriyor. Henüz biraz vakit varken, bu konuda yazmaya devam edeceğim.
KAYNAKLAR
